Vehb bin Kabus (r.a.)


Uhud'da

Vehb bin Kabus ve yeğeni Hâris bin Ukbe, Medine’ye satmak için koyun getirmişlerdi.
Müzenî kabilesinden olan bu iki kişi, Medine’yi değişmiş ve boşalmış bir hâlde görünce sordular: “Halk nerede?” “Uhud’da.
Re­sû­lul­lah ile birlikte Kureyş müşrikleriyle çarpışmaya gittiler.”
“Burada işimiz ne?
Ne güne duruyoruz?
Biz de Re­sû­lul­lah’ın izinden gitmek isteriz.
Haydi Uhud’a!” deyip yola çıktılar.

Kahramanlığı

Uhud’a gider gitmez Peygamberimizi buldular.
O sırada müşrikler bozguna uğramışlardı.
Kılıçlarını sıyırarak onları kovalamaya başladılar.
Ne zaman ki iş aksine döndü, okçuların yerlerini terk etmesini fırsat bilen düşman ordusu arkadan hücuma geçince, Müslümanlar neye uğradıklarını bile­medi ve paniğe kapıldılar.
Vehb ile yeğeni o anda bile kahramanca dövüşüyorlardı.
Sa’d bin Ebî Vakkas der ki: Uhud’da müşrikler Re­sû­lul­lah ile birlikte bizi kuşatmışlardı.
Her taraftan düş­manlar saldırıyor, çemberi daralttıkça daraltıyorlardı.
Müşriklerden bir grubun üstümüze yöneldiği bir sırada Re­sû­lul­lah, ‘Şu birli­ğe kim karşı koyacak?’ dedi.
Vehb ileri atıldı ve, ‘Ben yâ Re­sû­lal­lah!’ cevabını verdi.
Sonra da düşmanı ok yağmuruna tuttu, kılıcıyla üzerlerine yürüdü, kısa zamanda püskürttü.
Düşman birlikleri ikinci ve üçüncü defa hücum ettiler.
Her seferinde de Vehb, ‘Ben karşılarım,
yâ Re­sû­lal­lah!’ diyerek ileri atıldı.
Düşmanı yine savuşturdu.
Üçüncü defa Vehb düşmanı karşılamak için yerinden fırlayınca, Allah’ın Resûl’ü,
‘Kalk, öyle ise seni cennetle müjdelerim!’ buyurdu.
“Bu defa Re­sû­lul­lah farklı bir mukabelede bulunmuştu, onu cennetle müjde­lemişti.

Vehb ise senelerdir bu fırsatı kolluyormuşcasına, kılıcını sıyırmasıyla düşmanın arasına dalması bir oldu.
Kıyasıya dövüşüyordu.
Tâ müşriklerin geri­lerine kadar ilerledi.
Onu gören müşrikler korkularından kaçıyor, yol açmak zo­runda kalıyorlardı.
Onun bu hâlini gören Kâinatın Efendisi, ‘Allah’ım, ona rah­met et!’ diye dua ediyordu.

“Vehb müşriklerin üzerine tekrar yürüdü. Fakat bu sefer müşrikler etrafını iyice kuşattılar.
Kıyasıya bir mücadele başlamıştı, çarpışma son haddine var­mıştı.

Şehadeti

Çetin bir mücadeleden sonra Vehb şehit düştü, Peygamber müjdesine nail oldu.
“Ben de Vehb’i yalnız bırakmamak için yanına varmıştım.
Çok şiddetli bir çarpışma geçmişti.
Allah biliyor ki, ben de onun istediği gibi şehitliği arzu edi­yordum.
Ne var ki, o zaman nasip değilmiş.
Ben o nimete ulaşamadım…
” Vehb’in bedeninde tam 20 mızrak yarası vardı
Müşrikler sadece onu mızrakla­mak­la kalmamışlar, vücudunu keserek öç alma âdiliğinde bulunmuşlar­dı.

Savaş bitince şehitler arasında dolaşan Allah’ın Resûl’ü, Vehb’in parçalanmış
vücu­dunu görünce gözyaşlarını tutamamış, “Ben senden razıyım, Allah da razı olsun!” demişti.
Bu olup bitenleri gören Hz. Ömer de,
Hz. Sa’d gibi, “Vehb’in yerinde olmayı, Vehb gibi şehadet şerbeti içmeyi ne kadar arzu ederdim!” demekten kendini alamamıştı.  


Vehb b. Kābûs el-Müzenî (ö. 3/625)
Sonradan katıldığı Uhud Gazvesi’nde şehid düşen sahâbî.
Adnânîler’in bir kolu olan Müzeyne kabilesindendir.

Müzeyneliler hicretten hemen sonra müslümanlarla iyi ilişkiler kurmuş, 5 (626) yılında da 400 kişilik bir heyetle Medine’ye gelip topluca müslüman olmuşlardı.
Kabilenin daha önce İslâm’ı kabul eden bazı fertleri çeşitli gazvelerde yararlık göstermiştir; Vehb b. Kābûs ile yeğeni Hâris b. Ukbe bunların en meşhurlarındandır.
Dağlarda çobanlık yaptığı anlaşılan Vehb, Uhud Gazvesi’nin cereyan edeceği gün yeğeni Hâris’le birlikte sürülerini Müzeyne dağından Medine’ye getirmişti.
Bu sırada çok tenha görünen şehirdeki halkın müşriklerle savaşmak üzere Uhud’a gittiğini öğrendi.
Bir süre önce Sa‘d b. Muâz vasıtasıyla müslüman olduğu kaydedilen Vehb ve yeğeni İslâm ordusuna katılmak için yola çıktılar ve savaşın ilk safhasının sona erip müşriklerin yenilgiye uğradığı, müslümanların da ganimet toplamaya başladığı esnada Uhud’a vardılar.
Onlar da bir yandan müşrikleri kovalamaya, bir yandan da ganimet toplamaya giriştiler.
Ancak müslüman okçuların yerlerini terketmesi sonunda Hâlid b. Velîd ve İkrime b. Ebû Cehil kumandasındaki müşrik süvarilerinin saldırısı yüzünden savaş müslümanların aleyhine döndü ve çözülme başladı.
Vehb, Hz. Peygamber’in yanında kalarak onu koruyanlar arasında yer aldı.
Bir ara müşrik askerlerinden bir grubun Resûl-i Ekrem’in yanına yaklaşması üzerine Resûl-i Ekrem onların karşısına kimin çıkacağını sordu.
Vehb hemen ileri atıldı ve ok atışlarıyla onları durdurup geri çekilmeye mecbur etti.
Bir süre sonra ikinci bir grup gelince Vehb bu defa yalın kılıç müşriklerin arasına daldı ve onları dağıttı.
Üçüncü bir grup saldırıya geçtiğinde Resûlullah, “Kalk şunları da defet, müjdeler olsun ki sana cennet var!” dedi.
Vehb de böyle bir fırsatı kaçırmayacağını söyleyerek müşriklerin üzerine atıldı; çarpışarak düşman saflarının gerisine kadar ulaştıktan sonra dönüp tekrar aralarına daldı, fakat bu sırada müşriklerin kılıç ve mızrak darbeleriyle şehid oldu.
Müşrikler Vehb’e duydukları öfkeyi cesedinden çıkarmaya (müsle) kalkıştılar.

Savaşın ardından Hz. Peygamber yirmi yerinden yara alan Vehb’in naaşının başında durarak, “Ben senden razıyım, Allah da razı olsun!” dedi, defniyle bizzat ilgilendi ve ayakta durmakta zorlanmasına rağmen defin işi bitinceye kadar kabrin başında bekledi. 

Vehb’in yeğeni Hâris de amcasından
hemen sonra Uhud’da şehid düşmüştür.


Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 139 ziyaretçi (153 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol