Sefîne (r.a.)

Sefîne (r.a.)

Re­sû­lul­lah Efendimizin kurduğu Suffe Medresesi’ne devam edenlerin birisi de as­len İranlı bir köle olan Sefîne’dir (r.a.).
Bu zat, Arabistan’da köle olarak satışa çıkarılmıştı.
Henüz iman etmemişti.

Hz. Peygamber’in (a.s.m.) zevcesi Ümmü Seleme validemiz onu satın aldı.
Ga­yesi, azat ederek onu Re­sû­lul­lah’ın hizmetine vermekti.
Öyle de yaptı.
Daha sonra Sefîne iman etti ve Re­sû­lul­lah’a hizmet etmeyi en kutsi bir şeref sayarak hizmetinde bulundu.

Artık Sefîne İranlı bir köle değil, Kâinatın Efendisi Resûl-i Ekrem’in hizmet­kârı idi.
Onun yolunda her şeyini feda etmeye hazırdı.
Bir yandan Re­sû­lul­lah’ın hizmetini görürken, diğer taraftan Suffe Medresesi’ne devam eden hâlis talebelerindendi.
Sahabiler arasında çok sevilirdi.
Sahabilerin, “kardeşlerinin nefisle­rini kendi nefsine tercih” manasındaki “isar hasleti,” bütün mükemmelliğiyle onda tecelli etmişti.

Asıl adı “Sefîne” olmadığı hâlde, bu ismi almasının bir sebebi de bu fedakârlı­ğıydı.
Asıl ismi hususunda birçok rivayet vardır.
Bazılarının göre Umeyr, bazı­larına göre Müflih, bazılarına göre de Ahmed’dir.
Ancak onun “gemi” manasına gelen Sefîne ismini alışı çok ibretlidir, latiftir.
Re­sû­lul­lah ile birlikte sefere çıkıldığında, bazı sahabiler yüklerinin fazlalı­ğından şikâyet ederlerdi.
Büyük bir fedakârlık örneği sergileyen Hz. Sefîne, on­ların yükünü de omuzuna alırdı.
Kendisinin de bizzat ifade ettiği gibi, yükü bir devenin yükünden fazla olurdu.
Re­sû­lul­lah Efendimiz (a.s.m.) onun hâlini görünce, “Bu kadar yükü ancak bir ge­mi taşıyabilir; sen bir gemisin.” buyururlar­dı.
Re­sû­lul­lah’ın kendisine bu iltifatından son­ra artık ismi “Sefîne” olarak kaldı.
Kendisine ismi sorulduğunda eski ismini söylemez, “Re­sû­lul­lah benim ismimi Sefîne koydu.
Artık eski ismimi söylemek istemiyorum!” derdi.

Hz. Sefîne’nin başından geçen mühim bir hadise de, Resûl-i Ekrem’den (a.s.m.) emir alarak Yemen Valisi Muâz bin Cebel’e giderken bir aslanla karşılaşması­dır.
Sefîne’den bahseden bütün siyer kitapları bu hasideyi kaydetmektedir. Ha­dise aslında Re­sû­lul­lah’ın bir mucizesidir

“Resûl-i Ekrem (a.s.m.) hizmetkârı Sefîne, Yemen Valisi Muâz bin Cebel’in yanına gitmek için Resûl-i Ekrem’den emir alıp gitmiş.
O Sefîne, ona demiş: ‘Ben Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) hizmetkârıyım.’
Arslan ses verip ayrılmış, iliş­memiş. Diğer bir tarikte [rivayette] haber veriyorlar ki: Sefîne döndüğü vakit yolu kaybetmiş, bir arslana rast gelmiş.
Arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.”
Sefîne bu hadiseyi naklederken, “Anladım ki, beni uğurluyor!” di­yerek, arslanın kendisine nasıl bir yol gösterici, bir kılavuz ve munis bir varlık olduğunu dile getirmektedir.”
Böylece, Re­sû­lul­lah’ın peygamberliğinin hayvanlar âleminde de bilindiği, onun bir mucize olarak aslana bu vazifeyi gösterdiği, Hz. Sefîne vasıtasıyla zu­hur etmiştir.

Bu hadisede Re­sû­lul­lah’ın mucizesi açık bir şekilde görülürken,
Hz. Sefîne’nin Re­sû­lul­lah’a bağlılığı ve ona imanının büyüklüğü de müşahede edilmektedir.
Allah ondan razı olsun!

Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 131 ziyaretçi (142 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol