Abdullah b. Abbas (ra)

Ebü’l-Abbâs Abdullah b. el- Abbâs b. Abdilmuttalib el-Kureşî
D . 618   Mekke
Lakabı : Tercümanü'l Kur'an
V . 688 - H . 68  
Taif
Cemel ve Sıffın savaşında Hz Ali (ra) yanındadır.
Hz Osman döneminde hac emirliği yaptı
İfrikiyye seferine katıldı
Hz Ali (ra) döneminde basra valiliği yaptı


Hz. Peygamber’in amcasının oğlu,tefsir ve fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler arasında yer alan sahâbî.
İbn Abbas diye de meşhur olan Abdullah,
hicretten üç yıl kadar önce, müslümanlar
Kureyş’in ablukası altındayken Mekke’de doğdu.

Annesi, Hz. Hatice’den hemen sonra müslüman olan Ümmü’l-Fazl Lübâbe’dir.


Doğumu ve çocukluğu

Peygamberimizin (a.s.m.), Medine’ye hicretinden üç sene önceydi...
Amcası Hz. Ab­bas’ın evinde bir şenlik vardı.
Bir oğlan çocuğu dünyaya gelmişti.
Çocuğu Re­sû­lul­lah’a götürdüler.
Nur topu çocuğu kucağına alan Kâinatın Efendisi ona “Abdullah” ismini verdi.
Ağzına biraz hurma ezmesi koydu, dua buyurdu.
Küçük Abdullah, Peygamber Efendimizin ailesinin bir ferdiydi.
Teyzesi Hz. Meymune, Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) mübarek hanımlarındandı.
Bu sebeple Hz. Ab­dullah, Efendimizin evine sık sık gider,ondan ders alırdı.
Re­sû­lul­lah ile birlikte geceleri ibadet eder, hizmetini görürdü.
Çalışkanlığıyla, pratik zekâsıyla ve doğruluğuyla Peygamberimizin sevgisini kazanmıştı.
Hz. Peygamber, Abdullah’ın bir âlim olarak, mükemmel bir sahabi olarak yetişmesini istiyor, her vesileyle ders veriyor, eğitiyordu.

Hz. Abdullah bir de­fasında Peygamberimizin arkasında namaz kılarken biraz uzakta durmuştu.
Aynı hizada namaz kılmanın Re­sû­lul­lah’a saygısızlık olacağını düşünüyordu.
Peygamberimiz (a.s.m.) başından hafifçe tutup sağına çekti.
Tek kişi olduğun­dan cemaatin imamın sağında durması gerektiğini söyledi.
Re­sû­lul­lah vefat ettiğinde Hz. Abdullah 14-15 yaşlarında bir gençti.

İlim Deryası

Fakat Re­sû­lul­lah’tan aldığı dersler ve Kur’ân sayesinde hadis ilminde bir derya olmuş­tu.
Bunda, Peygamberimizin kendisini kucaklayıp, “Allah’ım, ona Kitabı, Kita­bın tefsirini ve hik­meti öğret.
Allah’ım, onu dinde ince anlayış sahibi kıl.” şeklin­deki mübarek duaları­nın hissesi vardı.
Diğer taraftan Hz. Abdullah,
Peygambe­rimizin vefatından sonra
âlim sa­ha­bilerden dersler aldı.
Neticede İbni Abbas (r.a.) ilmin en yüce mertebele­rine çıktı.
Yaşının küçüklüğüne rağmen büyük ilmî meclislere katılır, en zor meseleleri hallederdi.
Sahabiler arasında “Kur’ân Tercümanı,”
“Hadis Denizi” unvanıyla anılıyordu.
Abdullah bin Abbas’ın (r.a.) ders halkası meşhurdu.
Onun sohbet meclisleri zengin ve bereketliydi.
Genç ihtiyar herkes katılır,
Hz. Abdullah’ın ilminden is­tifade ederdi.

Sohbetinin iki hususiyeti vardı: Derin ilim ve takva...
Hz. Abdul­lah’ın ilim meclislerinde bu ikisi birleşmişti.
İhlasla anlatırdı.
Herkesin anlaya­bileceği şekilde açık konuşurdu.
Herkes dikkat kesilerek can kulağıyla dinler­di.
Hz. Abdullah’ın ilmine herkes hayrandı.
O ise, “Bu nimeti bana veren, Yüce Allah’tır.
Re­sû­lul­lah benim için ilim ve hikmet niyazında bulundu,Cenâb-ı Hak da ihsan etti.” derdi.
Gurura kapılmazdı.
Kendisinden büyük, yaşlı sahabilere saygıda kusur etmezdi.

Bir seferinde Zeyd bin Sabit ata binerken orada bulunan Hz. Abdullah, atın üzengisini tuttu.
Hz. Zeyd: “Ey Re­sû­lul­lah’ın amcası oğlu,
ri­ca ediyorum bunu yapma!
Beni mahcup ediyorsun.” dedi.
Hz. Abdullah: “Biz, âlimlerimize
böyle davranmakla emrolunduk.” diye karşılık verdi.

Hz. Zeyd (r.a.) dayanamayarak Hz. Abdullah’ın elini öptü ve: “Biz de Âl-i Beyt’e böyle davranmakla emrolunduk.” karşılığını verdi.

4 Halife döneminde

Re­sû­lul­lah’ın vefatından sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in ilmî danışman­lığını yapardı.
Hz. Ömer, kendisine gelen ilmî meseleleri havale ederek: “Bunu ancak sen halledersin.” der ve halletmesini isterdi.
Hattâ bir defasında, hiç kim­seden tatminkâr bir cevap alamayan Yemenli bir zatın Hz. Abdullah’tan doyu­rucu cevap almasından dolayı Hz. Ömer çok sevinmiş ve: “Şahitlik ederim ki, Abdullah, Peygamberimizin evinde yetişti.” demişti.

Bu sebeple kendisine ge­len zor meseleler için, “Abdullah bu meseleleri daha iyi bilir.” derdi.

Hz. Osman döneminde

Halife Osman devrinden itibaren çeşitli vesilelerle Arap Yarımadası’nın dışına çıktı.
Hz. Abdullah, Hicret’in 27. senesinde
Abdullah bin Şerh ile Afrika fetihlerine katıldı.

Afrika Kralı Cercir’le karşılaşmıştı.
Cercir kendisine birçok sual sormuş,
Hz. Abdullah da cevaplarını vermişti.
Kral bu yüzden kendisine “Arap dâhisi” tabirini kullanmıştı.

Taberistan’a ve İstanbul’a gitti.

Basra valisi

Hz. Abdullah, daha sonra Basra valiliği yaptı.
Orada da ilmî sohbetlerine ara vermedi.
Daima Müslümanlara faydalı olmak için çalıştı.

Hattâ Hz. Abdul­lah’ın Basra’da vali iken Ramazan’da gece tedrisatı tatbik ettiği rivayet edilmek­tedir.
Ramazan’ın sonunda bu tedrisata devam edenleri birer fakih, dini iyi bilen insanlar hâline getirdi.
656 yılında Hz. Osman tarafından hac emîri tayin edildi.

Hz Ali döneminde

Hz. Ali’nin maiyetinde Cemel ve Sıffîn savaşlarına katıldı.
Ona, Muâviye’yi Şam valiliğinden azletmemesini tavsiye ettiyse de sözünü dinletemedi.
Hakem olayında da Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin Ali’yi temsil etmesine karşı çıktı.
Daha sonra Hâricîler’i ikna etmek üzere
Ali tarafından görevlendirildi.
Hâricîler karşısında tahkîm*i savundu, bu olayı bahane ederek Ali’yi tekfir etmemeleri ve ona karşı gelmemelerinin gerektiğini âyetlerle isbata çalıştı.
Daha sonra Hz. Ali onu Basra valiliğine tayin etti (39/659).

Hz. Hüseyin'e tavsiyesi

h Muâviye’nin vefatından sonra Ali taraftarları Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet ettiği zaman, Abdullah Kûfeliler’e güvenilemiyeceğini, davetlerine icâbet etmemesi gerektiğini ona söylemiş ve mutlaka bir yere gidecekse bu yerin Yemen olabileceğini, aksi halde bazı tatsız olaylarla karşılaşabileceğini kendisine hatırlatmışsa da sözünü dinletememiştir.

Emevi dönemi

Abdullah b. Zübeyr’in halifeliğini ilân ederek Harem-i şerif’i kendisine karargâh edinmesi üzerine, hilâfete Emevîler’den daha lâyık olmasına rağmen Harem-i şerif’i karargâh yapmasına karşı çıkmış ve ona biat etmeyerek Tâif’e çekilmiştir.
Abdullah b. Abbas, yetmiş yaşlarında iken Tâif’te vefat etmiş, cenaze namazını
Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye kıldırmıştır.

Kerbela acısı

Ömrünün sonlarına yaklaşan Hz. Abdullah’ı en çok üzen hadise, Kerbelâ Vakası’ydı.
Peygamberimizin torununa yapılan o hunharca muamele, Hz. Ab­dullah’ı can evinden yaralamıştı, yaşlı kalbini hüzne boğmuştu.

Sonradan göz nimetini de kaybeden
Hz. Abdullah, bu hâline şükrederdi.
“Allah gözümden ışığı aldı, fakat kalbim
ve dilim nursuz kalmadı.” derdi.

Vefatı

Hz. Abdullah, Hicret’in 68.senesinde dünya hayatına gözünü yumdu.
Yüce Mevla­sı­na ve sevgili Peygamberimize kavuştu.

Onun sık sık tekrarladığı bir duası da şu idi: “Allah’ım, beni kanaatkâr kıl.
Verdiklerini benim için hayırlı eyle.
Bilmedik­lerimden benim için hayırlı olanları bana ver.”


Faziletleri

Hz. Abdullah’ın faziletini, ilminin derinliğini dile getiren birçok âlim vardır.
Bunlardan Ebû’l-Leys şöyle der: “70 sahabinin üzerinde fikir beyan edip de halledemediği bir meseleyi, Hz. Abdullah bin Abbas’ın hallettiğini gözlerimle gördüm.”
Ubeydullah bin Abdullah Hazretleri ise, İbni Abbas’ın ilmiyle ilgili olarak şunları söyler: “İbni Abbas’in bazı vasıfları diğer sahabilerden üstündü.
O, geçmişi iyi bilir­di.
Görüşüne başvurulan meselelerde içtihat ederdi.
Halimdi, izzet ve ikram sa­hibiydi.
Ben Re­sû­lul­lah’ın hadislerini ondan daha iyi bileni görmedim.

Ebû Be­kir, Ömer ve Osman’ın (r.a.) verdiği hükümleri ondan dahi iyi bileni görmedim.
Görüşlerinde ondan daha isabetli olanı da tanımıyorum.
Tefsir ve fıkıh ilmindeki derin bilgisine herkes hayrandı.
Bir gün fıkıhtan, bir gün tefsirden bahsederdi.
Bir gün geçmiş savaşları anlatır, bir gün
Arap tarihinden bahsederdi.
Onun ilmi tükenmek bilmezdi.
Yanında oturup da ilmî üstünlüğünü kabul etmeyen âlim görmedim.”

Müslümanları daima helal kazanca teşvik ederdi.
Şöyle derdi: “Allah’ın farz kıldığı meseleleri yerine getirin.
Allah hakkını ihmal etmeyin.
Allah herkesin rızkını helal kazançtan vermiştir.
Mümin sabrederse rızkı ayağına gelir; helal rızıkla yerinmezse helal rızkı kâfi gelmez, harama girer.”

İbni Abbas (r.a.), ilim ve âlimle ilgili olarak da şöyle derdi: “Eğer ilim sahiple­ri ilmi hakkıyla öğrenseler, ilimlerin gereğini yapsalardı, mutlaka Allah, me­lekler ve salih kimseler kendilerini severlerdi.
İnsanlar da onlara saygı duyarlar­dı.
Fakat âlimler ilimlerini dünya menfaati elde etmek için kullandılar.
Bu se­beple Allah kendilerine gazap etti.
İnsanlar nazarında da küçük düştüler.”

Hz. Abdullah, çok hadis rivayet eden sahâbîlerden (müksirûn) biri olarak naklettiği 1660 hadisin bir kısmını bizzat Peygamber’den duymuş, çoğunu ise Hz. Ömer, Ali, Muâz, babası Abbas, Abdurrahman b. Avf, Ebû Süfyân, Ebû Zer, Übey b. Kâ‘b, Zeyd b. Sâbit ve diğer sahâbîlerden öğrenmiştir

Rivayet ettiği hadislerden birkaçı şu mealdedir:

“Kardeşinle münakaşa etme.
Aşırı bir şekilde de şakalaşma.
Yerine getire­meye­ce­ğin vaatte bulunma”
“Doğru yol, güzel davranış ve iktisat,
peygamberliğin 25 vasfından bi­ridir.”
“Bid’atını terk edinceye kadar, bid’atçı kimsenin amel ve ibadetini Cenâb-ı Hak kabul etmez.”
“Resûlulah (a.s.m.) hayır yapma hususunda insanların en cömerdiydi.
En cömert ol­du­ğu ay da Ramazan ayıydı

Cebrail (a.s.) her sene Ramazan ayında
Re­sû­lul­lah ile bulu­şur, tâ ayın sonuna kadar Re­sû­lul­lah ona Kur’ân’ı arz eder, din­letirdi.

Cebrail’le buluştuğu zaman Re­sû­lul­lah hayır yapmakta, esen rüzgârdan daha cömert olurdu.”
“Kıyamet günü insanlar arasında en çok pişman olacaklardan biri, dünyadayken ilim öğrenme imkânına sahip olduğu hâlde öğrenmeyen kimsedir.
Diğeri de, ilim öğren­miş, fakat kendisi dışında herkes bu ilimden faydalanmıştır.


Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 103 ziyaretçi (109 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol