Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)
 

Adı : Halid b. Zeyd
Lakabı : Mihmandar-ı Nebi
(efendimizin ev sahibi)

Kabilesi : Hazrec/Neccaroğulları
D . 580 Medine
Baba : Zeyd b Küleyb
Eşi : Ümmü Eyyüb b. Kays
Oğuları : Eyyüb, Abdurrahman ve Halid
V . 672 / 52  İstanbul


İkinci Akabe Biatı’nda bulunup Peygamber’e (a.s.m.) biat edenler arasında, “Ebû Eyyûb el-Ensârî” diye anılan Hz. Hâlid bin Zeyd de vardı.
Hz. Hâlid, Medi­ne’nin ileri gelen iki kabilesinden biri olan Hazreç’in Neccaroğulları koluna mensup ve hattâ Neccaroğullarının reisi mevkiinde bulunuyordu.
Ebû Eyyûb el-Ensârî, Medine’ye döner dönmez İslamiyet’i yaymaya başladı.
Önce yakın çevresinden başlayarak eşine dostuna ve bütün akrabasına yeni dinin yüceliğini anlattı.
Kısa zamanda bütün kabilesi Müslüman oldu.
O sıralar Mekke, Müslümanlar için dayanılmaz bir işkence yeri hâlini almıştı.
Müşrik baskıları giderek artmış, Müslümanlar hayatlarını devam ettiremeye­cek bir duruma gel­­mişlerdi.
Bunun üzerine Medine’ye hicret izni çıktı.
Bütün Müslümanlar kafileler hâ­­linde akın akın Medine’ye göç etmeye başladılar.
En son Resûl-i Ekrem (a.s.m.) ile onun sadık sahabisi Ebû Bekir’in (r.a.) hicreti kalmıştı.
Yola çıktıkları haberi Medine’ye ulaşınca Müslümanlar büyük bir sevinç ve merakla beklemeye koyuldular.
Ebû Ey­­yûb el-Ensârî her gün Medine dışına çıkıyor, bu aziz misafirleri karşılamak istiyordu.
Nihayet meraklı ve sevinçli bekleyiş, bu iki aziz misafirin ufukta görünmesiyle tarif edilmez bir hâl aldı.
Haber Medine’nin her tarafına yayıldı.
Yedisin­den yetmişine bütün Medineliler sokaklara döküldüler.

Bütün Medinenilerin gönlünde, Allah’ın bu en şerefli misafirini ağırlama arzusu yatıyordu.
Aca­ba bu şeref kime nasip olacaktı?

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz, kimsenin gönlünü kır­mak istemi­yordu.
Herkesi razı edecek bir teklif yine ondan geldi.
Buyurdu ki: “Şu hayvanı kendi hâline bırakınız; kimin kapısı önünde çökerse, oraya misafir olacağız.”
Gözler Kasva’ya dikildi.

Ağır adımlarla yol alan bu mübarek hayvan, gele gele Hz. Ebû Eyyûb’un evinin önünde çöküverdi.
Günlerdir Medine dışına çıkıp dua eden ve hâ­lis temennilerle bu günü bekleyen Ebû Eyyûb’un duası kabul ol­muştu.
Kimse buna bir itirazda bulunamadı.
Ebû Eyyûb el-Ensârî, bundan böyle “Mihmandâr-ı Nebevî,” yani “Allah Resûlü’nü evinde misafir edip ağırlayan kimse” olarak anılmaya başlandı.
Bedir, Uhud, Hendek dâhil büyüklü 
küçüklü bütün gazalara iştirak etti.

Onun İslam uğrundaki cihadı, sadece Resû­lul­lah’ın (a.s.m.) sağlığına münha­sır değildir.
Ondan sonra yapılan bütün gazalara katılmış, mücahitleri teşvik et­miştir.

Ebû Eyyûb el-Ensârî, takvada da çok ileriydi.
Hemen hemen birçok sahabi, kendi­sinden ilim ve hikmet dersleri almıştı.
Kur’ân ve hadisin doğru anlaşılması için kendisine müracaatta bulunuyorlardı.

Her gittiği yerde, “Mihmandâr-ı Nebevî” olarak büyük alaka ve hürmet görmüştü.
Hz. Ali’nin (r.a.) hilafeti zamanıydı…
Basra Valisi İbni Abbas’ın yanına gitmişti
İbni Abbas kendisini görünce ona pek çok hürmet etmiş ve konağını ailesine tahsis etmiştir.
Hz. Ebû Eyyûb, Dört Halife devrini idrak etti.
Hattâ Hz. Muâviye’nin İstanbul’un fethi için teşkil ettiği orduya da yetişti.
Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) İstanbul fethi için verdiği müjdeyi kalbinin derinliğinde bir sır gibi saklıyordu.
Yaşı ilerlemesine rağmen, bu müjdeye nail olma şerefi ve heyecanı ile dolu idi.

Hicret’in 52. senesiydi…
Mısır’da katıldığı bu orduyla İstanbul önlerine kadar gelen Hz. Ebû Eyyûb, çarpışmalar sırasında hastalandı ve yatağa düştü.
Yezîd’in ziyaretinden memnun olan Ebû Eyyûb, ecelinin yaklaştığını hissederek şu vasiyette bulundu: “Şayet burada vefat edersem, cenazemi hemen defnetmeyin.
Ordunun gide­bileceği yerin en ileri noktasına kadar götürün ve beni oraya defnedin.”
Mihmândâr-ı Nebevî, demek ki, manevi olarak defnedileceği yeri görmüş ve Müslümanların hayali olan İstanbul fethine bir adım daha yaklaşmak istemişti.

Vasiyeti üzerine askerler, naaşını elleri
üzerinde ordunun vardığı en uç noktaya taşıdılar.
Tekbir ve dualarla defnettiler.

Hz. Ebû Eyyûb, sağlığında göremediği o fethi vefatından sonra kabrinden temaşa et­mek istemişti.
Bu bakımdan, “İstanbul’un manevi fatihi” olarak kabul edilen Ebû Ey­yûb el-Ensârî, bu toprakları asırlardır şereflendirmiş ve nurlandırmıştır

Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî birçok hadis-i şerif rivayet etmiştir.


Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 104 ziyaretçi (116 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol