Abdullah b. Amr bin Âs (ra

Ebû Muhammed Abdullah b. Amr b.
el-Âs el-Kureşî

D. 615 Mekke
V. 685 Mısır
Babası : Amr b. As b.Vail


Hadisleri (Sadıka adlı eserde) kayıt altına alıyor

Amr bin Âs’ın oğlu Hz. Abdullah, yaşının küçüklüğüne rağmen sahabilerin ileri gelenleri arasındaydı.

Re­sû­lul­lah’ı (a.s.m.) bir gölge gibi
takip ederdi.

Onun bütün söylediklerinin hak ve hakikat olduğunu bildiği için bunların mutlaka kay­dedilmesi gerektiğine inanıyordu.
Bundan dolayı ilk defa hadisleri yazmaya te­şebbüs etti.
Re­sû­lul­lah’tan izin istedi.
Efendimiz daha önce böyle bir şeye müsa­ade etmemişti.
Çünkü hadis-i şerifler Kur’ân’la karıştırılabilirdi.
Bunun için Peygamberimiz, sahabilerin bütün himmet ve gayretlerini Kur’ân’ı muhafaza­ya, ezberlemeye ve toplamaya harcamalarını istiyordu.
Fakat Kur’ân’ı Kerim’in nüzulü tamamlandıktan sonra bu ihtimal ortadan kalktı.
Böylece Hz. Abdul­lah’ın bu isteğini
kabul etti.
Hadisleri toplamaya, kaydetmeye
izin verdi.

Hadisleri toplamak için en uygun zat, şüphesiz, Abdullah bin Amr’dı.
Dina­mik ve kuvvetli zekâya sahip bu genç sahabi, aynı zamanda son derece müttaki bir zattı.
Re­sû­lul­lah’tan duyduğu hadisleri toplamaya başladı.
Zaman zaman Peygamber Efendimizin
bir insan olarak kızdığı anlar da olurdu.
Hz. Abdullah, Re­sû­lul­lah Efendimize sordu: “Yâ Re­sû­lal­lah, sizin kızgınlık ve sevinç anların­da söylediklerinizin hepsini kaydedeyim mi?”
Re­sû­lul­lah’ın bu soruya (a.s.m.) cevabı şöyle oldu: “Evet, ben haktan başka bir şey konuşmam.”
Re­sû­lul­lah’ın bu beyanı üzerine Hz. Abdullah, Peygamberimizin bütün söylediklerini kaydetmek için azami gayret gösterdi.
Artık tatmin olmuştu.
Zira Cenâb-ı Hak, Yüce Resûl’ünün haktan başka bir şey konuşmadığını Kur’ân’ı Kerim’de beyan buyurmuştu.

Hz. Abdullah, Resûl-i Ekrem’den duyduğu hadisleri “Sâdıka” ismini verdiği eserinde topladı.
Kendisine bu eserle ilgili soru soranlara şu cevabı verirdi: “’Sâdıka’ adını verdiğim eserim, aramızda hiçbir vasıta olmaksızın doğrudan doğruya
Re­sû­lul­lah’tan (a.s.m.) duyduklarımdır.”
Hz. Abdullah bu eseri için, “Onu bütün dünyaya değişmem.” dedi.
“Sâdıka” isimli bu eser bütün hadis âlim­lerine kaynak oldu.

Hz. Abdullah’ın fazileti ve hadis ilmine yaptığı hizmeti takdirle karşılandı.
Bir hadis deryası olan Ebû Hureyre Hazretleri, Hz. Abdullah’ın bu üstünlüğünü şöyle dile getirmektedir:
“Hadis-i şerifleri benden daha çok ezberleyen ve rivayet eden olmamıştır.
Fakat Abdullah bin Amr bin Âs bundan müstesnadır.

O, benden daha çok ezberlemiştir.
Çünkü o, hadisleri yazıyordu, ben ise yazmaz­dım.
”Binlerce meseleyi Re­sû­lul­lah’tan duyan ve kaydeden Hz. Abdullah gerçek manada bir hadis hocasıydı.

Takva sahibiydi

Hz. Abdullah, ibadetiyle de temayüz etmişti.
Çoğu zaman geceleri ibadetle, gündüzleri de oruçla geçirirdi.
Babası Amr bin Âs (r.a.):
“Yâ Re­sû­lallah, Abdul­lah devamlı olarak gündüzleri oruç tutup geceleri namaz kılıyor!” diye şikâyet etmek zorunda kalmıştı.
Peygamberimiz de ona şu tavsiyede bulunmuştu: “Bazen oruç tut, bazen tutma.
Gecenin bir kısmında ibadet et, bir kısmında uyu
Ba­bana da itaat et.”

Abdullah (r.a.), Kur’ân-ı Kerim’i de çok okurdu.
Bir gün Peygamberimize ge­lerek:
“Yâ Re­sû­lal­lah, ne kadar zamanda Kur’ân’ı hatmedeyim?” diye sordu.
Peygamberimiz: “Ayda bir hatim indir.” buyurdu.
Abdullah (r.a.): “Yâ Re­sû­lal­lah, bundan daha kısa bir sürede hatim yapabilirim!” dedi.
Peygamberimiz: “20 günde bir hatim indir.” buyurdu.
Abdullah (r.a.): “Yâ Re­sû­lal­lah, ben bundan da kısa bir sürede hatim yapabilirim!” demesi üzerine de 10 günde bir hatim in­dirmesi tavsiyesinde bulundu.
Hz. Abdullah daha kısa sürede hatim yapabileceğini söylemesine rağmen Re­sû­lul­lah Efendimiz buna izin vermedi.

Peygamberimiz, bu kahraman sahabinin güç ve kuvvetten düşeceğinden endişe ediyor, istikbaldeki hizmetlerini aksatmasından korkuyordu.
Onun için itidal üzere hareket etmesini tavsiye etti.
Hz. Abdullah ömrünün sonlarına doğru Peygamberimizin bu tavsiyesinin hikmetini ve isabetliliğini gördü.
Şöyle itirafta bulunuyordu: “Keşke Resû­lul­lah’ın tavsiyesini tutsaydım!
O bana sahralar dolusu kırmızı koyunlardan daha hayır­lıydı.”

Hz. Abdullah’ın prensip hâline getirdiği hususlardan birisi de, sabah
namaz­larından sonra uyumamasıydı.

Uyuyanları da uyandırırdı.
Bir gün sabah nama­zından sonra birisini uyurken gördü ve hemen uyandırdı, şöyle dedi: “Bu vaktin İlahî tecelliler vakti olduğunu bilmiyor musun?
Allah, mahlukatından bir kıs­mını bu vakitte cennetle mükâfatlandırır.”
Hz. Abdullah bu sözleriyle, sabahın erken saatlerini uyanık geçirmenin ve yapılan çalışmaların bereketliliğini ve verimliliğini nazara veriyordu.

İlim ve kültür sahibi

Hz. Abdullah bin Amr bin Âs, yabancı dil bilen sayılı sahabilerden birisiydi.
Süryanice’yi biliyordu.
İbranice olan Tevrat’ı rahatlıkla okuyup anlayabiliyordu.

Hz. Abdullah, Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) hakiki bir talebesiydi.
Aklına gelen soru­ları tereddüt göstermeden Efendimize sorardı

Bütün sorularının cevabını doğ­rudan doğruya ondan alırdı.
Bir gün Re­sû­lul­lah Efendimize şöyle bir soru sor­du: “Üç hayır ve üç şer nedir?”
Re­sû­lul­lah Efendimiz şöyle cevap verdi:“Doğru söyleyen dil,Allah’tan korkan kalp,dindar kadın…
Üç şer ise, yalan söyleyen dil, Allah’tan korkmayan kalp, kötü kadındır.”

Askeri görevleri

Abdullah bin Amr (r.a.), yaşının küçük olması sebebiyle Bedir ve Uhud Savaşı’na katılamadı.
Fakat daha sonraki bütün savaşlara 
Peygamberimizle birlikte katıldı.

Babasıyla birlikte Şam’ın fethinde ve Yermük Savaşı’nda bulunmuş, bu savaşta babasının sancaktarlığını yapmıştır

Sıffîn Savaşı’na katılması için babasının ısrar etmesi üzerine onunla beraber Muâviye ordusunda yer almış, fakat müslümanlara silâh çekmemiştir.
Savaş sırasında her biri Ammâr b. Yâsir’i kendisinin öldürdüğünü iddia eden iki kişi, Muâviye’nin huzurunda tartışırken Abdullah söze karışmış ve bunun iftihar edilecek bir şey olmadığını, çünkü Ammâr’ın âsi bir topluluk  tarafından öldürüleceğini bizzat Peygamber’den duyduğunu söylemiştir.
Bunun üzerine Muâviye, “Öyleyse sen aramızda ne arıyorsun?” diye sormuş, o da babasının evvelce kendisini Peygamber’e şikâyet ettiğini, Resûl-i Ekrem’in, “Hayatta olduğun müddetçe babana itaat et, sakın ona karşı gelme” dediğini, bu sebeple savaşa katıldığını ve fakat savaşmadığını söylemiştir

Valilik görevi

Abdullah, Muâviye tarafından Kûfe’ye vali tayin edilmiş, fakat bir müddet sonra bu görevden alınarak yerine Mugıre b. Şu‘be getirilmiştir.

Babasının vefatı üzerine Mısır’a vali tayin edilmişse de bu görevde de uzun süre kalmamıştır.

Ömrünün son yıllarında gözlerini kaybetmiş, yetmiş iki yaşında iken Mısır’da vefat etmiş ve Fustat’ta babasının yaptırdığı Amr b. Âs Camii’nin yanındaki evine defnedilmiştir.

Bu büyük sahabi, 700’den fazla hadis rivayet etti.
Hz. Abdullah, Hicret’in 65. yılında Şam’da vefat etti.
Allah ondan razı olsun!


Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
Bugün 103 ziyaretçi (135 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol