Peygamberimize ve onun dava arkadaşları olan güzide cemaate kucak açarak, insanlık tarihinin kaydettiği en üstün misafirperliği gösteren Ensar’ın ileri gelen simalarından birisi de Ubâde bin Sâmit’tir (r.a.)
Hz. Ubâde, Hicret’ten önce vuku bulan Birinci ve İkinci Akabe Biatlarına katılan, Peygamberimizle her hâlükârda beraber olacaklarına, canlarını yoluna feda edeceklerine, onu her türlü tehlikeden koruyacaklarına söz veren Medineli Müslümanlar arasında bulunuyordu.
İkinci Akabe Biatı’nda 70 küsur Müslüman’ı temsil ederek Peygamberimizle bizzat görüşen 12 zattan birisiydi.
Yine Asr-ı Saadet’in nadide hadiselerinden olan Rıdvan Biatı’nda “Peygamberimizin emrinden çıkmayacaklarına ve her hususta ona itaat edeceklerine” dair yemin eden mümtaz şahsiyetlerin arasında Ubâde bin Sâmit de yer almıştı.
Kardeşliği
Muhacirler Medine’ye teşrif edince, Peygamberimiz onlar arasında kardeşlik akdini yaptı. Hz. Ubâde’yi (r.a.) de ilk Müslümanlardan Ebû Mürsed (r.a.) ile kardeş ilan etti. Ensar, Muhacir kardeşlerini tarla ve bahçelerine ortak ettiler. Onlar, emekleriyle, mahsulata ortak oluyorlardı. Bu durum Hayber’in fethine kadar senelerce devam etti. Hayber arazisi ele geçince bu iş ortaklığına ihtiyaç kalmadı.
Hz. Ubâde 35 yaşında İslam dairesine girdi.
Suffe
Okuma yazma bilen sahabilerden olması dolayısıyla Peygamberimiz kendisini Suffe Ashâbı’na öğretmen tayin etti. Mescid-i Nebevî, Peygamberimizin evi ve Suffe talebelerinin mektebi yan yanaydı.
Zaten her üçü de birlikte yapılmıştı.
Peygamberimiz mescitte bütün Müslümanlarla ilgileniyor, bitişikteki mektepte bulunan 100’e yakın talebenin iaşesinden yetişmelerine kadar her türlü meseleleriyle meşgul oluyordu. Hz. Ubâde, bir defasında yazı ve Kur’ân öğrettiği Suffe Ashâbı’ndan birinin kendisine yay hediye etmesi üzerine Peygamberimize müracaat etti.
Peygamberimiz de böyle bir hediyeyi almasının caiz olmayacağını söyledi. İslam tarihinin ilk yıllarında Kur’ân öğretenler çok olduğundan ücret alınması uygun görülmüyordu, fakat daha sonraki asırlarda dinî vazifeleri gören kimseler azalınca Kur’ân’ın öğretilmesi karşılığında ücret almayı müçtehitlerimiz caiz görmüşlerdir.
Ubâde bin Sâmit, bütün savaşlarda Peygamberimizle birlikte bulundu.
Kaynuka Yahudilerinin Medine civarından uzaklaştırılması vazifesi de Hz. Ubâde’ye verilmişti. Hz. Ubâde dirayetli, üstün kabiliyetli bir kimseydi.
Hz. Ebû Bekir'in hilafeti zamanında Elçilik görevi
Hz Ebubekir, Bizans Kralı Herakliyus’a elçi olarak Haşim bin Âs (r.a.) ile Ubâde bin Sâmit’i gönderdi.
Bu iki zat, Şam’a uğradıktan ve uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a vardılar.
Boyunlarında kılıçları olduğu hâlde atlarının üzerinde kralın sarayına kadar yaklaştılar.
İstanbul halkı onları hayret ve hayranlıkla seyrediyordu.
Hayvanlarından inerken “Lâilâhe illallahü vallahü ekber!” deyince, sarayın, hurma ağacı gibi sallandığını gördüler.
Kralın huzuruna çıktılar.
Kral kendilerine, Peygamberimiz ve İslamiyet hakkında bir hayli sual sordu.
“Sizin yanınızda en büyük kelamınız nedir?”
“Lâilâhe illallahü vallahü ekber.”
“Siz evinizde, memleketinizde bunu söylediğiniz zaman evleriniz sarsılıp tavanlarınız üzerlerinize çökmüyor mu?” “Hayır, biz onun hiçbir zaman öyle yaptığını görmedik.
Ancak senin yanında gördük.
O bize öğütten başka bir şey değildir.”
“Vallahi mülkümden çıkmaktan nefsim hoşlansaydı size tabi olurdum, ölünceye kadar da sizin hakir bir köleniz olmayı isterdim!”
Bu itiraftan sonra kral, elçileri kıymetli hediyelerle gönderdi.
Hz Ömer zamanı
Mısır fethi sırasında Amr bin Âs’ın (r.a.) yardım istemesi üzerine Hz. Ömer’in “Sana dört kişi gönderiyorum.
Bunların her birisi bin kişiye bedeldir.” diyerek gönderdiği zatlardan birisi de Ubâde bin Sâmit idi.
Daha sonra Filistin valiliğini de yürüten
Hz. Ubâde, kalan ömrünü Şam bölgesinde geçirdi.
Hz. Ubâde, sahabilerin âlimleri arasında bulunuyordu.
Hadis ve fıkıhta üstün bilgiye sahipti.
Şam’da kaldığı müddetçe hep hadis ve fıkıh dersleri okuttu.
Oraların bir ilim yuvası hâline gelmesinde büyük gayret gösterdi.
80’den fazla hadis rivayet etti, birçok da talebe yetiştirdi.
Şehit kimdir ?
Onun rivayet ettiği hadislerden biri şu mealdedir: Bir gün hasta idim.
Peygamber (a.s.m.), Ensar’dan bazı zatlarla beni görmeye geldi.
Resûlullah, şehitlerden bahsederken “Şehitlerin kim olduğunu biliyormusunuz?” diye sordu.
Herkes susmuştu.
Resûlullah suali üç defa tekrarladı.
Cemaat susmakta devam ediyordu.
Ben, hanımıma, beni yataktan kaldırıp tutmasını söyledim.
Beni kaldırdı.
Şöyle cevap verdim: “Şehit, İslamiyet’i kabul eden, hicret eden, sonra Allah yolunda ölendir.”
Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:
“O zaman ümmetimin şehitleri çok az olur!
Allah yolunda ölen şehittir.
Denizde boğulanlar şehittir.
Karın ağrısından ölenler şehittir.
Lohusalıktan ölen kadın şehittir.”
Vefatı
Hicret’in 34. senesinde 72 yaşında
Şam yakınlarındaki Remle’de vefat eden
Hz. Ubâde bin Sâmit oraya defnedildi.
Allah ondan razı olsun!
Eshâb-ı kiramdan olup, Ensâr’ın büyüklerinden
Künyesi, Ubâde Ebû Velîd olup, Hazrec kabilesinin Avfoğullarına mensûbtur.
Babası, Sâmit bin Kays annesi, Kurret-ül-ayn binti Ubâde binti Nadle Medine’de (m. 583) senesinde doğup, Filistin’de 34 (m. 654) senesinde vefât etti. Ubâde bin Sâmit hazretleri, Bi’setin onbirinci senesi hac mevsiminde Mekke’ye gidip, müslüman olmakla şereflendi. Birinci Akabe biâtında, Resûlullah
( aleyhisselâm ) ile Mekke Panayırı’nda görüştü.
Bu bîatta hazır bulunan oniki kişiden biri olup, târihe geçen rivâyeti şöyledir: “Ben Birinci Akabe’de hazır bulunanlar içindeydim.
Biz oniki kişi idik.
Resûlullah ( aleyhisselâm ) ile kadınların bîati gibi bîat ettik.
Bu bize harb farz kılınmasından önceydi.
Şunun üzerine bîat ettik ki; Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmayalım, hırsızlık etmiyelim, zinâ yapmayalım, çocuklarımızı öldürmeyelim, dillerimizle yalan söyleyerek iftira etmeyelim, herhangi bir iyilik husûsunda ona âsi olmayalım.”
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) buyurdu ki; “Eğer ahdinizde (sözünüzde) durursanız sizin için Cennet vardır.
Eğer onlardan bir şeyi örtbas ederseniz sizin işiniz Allahü teâlâya âittir, dilerse azâb eder, dilerse af eder.”
Bi’setin onikinci senesi hac mevsiminde Mekke’de yapılan ikinci Akabe bîatinde de bulunan, Hazrec kabilesinin oniki temsilcisinden biridir.
Biatte, “Yâ Resûlallah! Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınaması beni tutmamak, yolumdan alıkoymamak üzere, sana bîat ediyorum” buyurdu.
Annesi de İslâmiyet ile şereflenip, çok kimsenin müslüman olmasına vesîle oldu.
Hazreti Muhammed’in süt teyzesi Ümmü Hıram ( radıyallahü anha ) ile evlendi.
Kabri Kıbrıs’ta olup, Türkler’in “Hala Sultan” dedikleri Ümmü Hıram ile Ubâde bin Sâmit’in nikâhını Resûlullah ( aleyhisselâm ) kıydı.
Hicret-i Nebevî’den sonra kurulan İslâm Devleti’nde önemli vazîfeler aldı.
Peygamber efendimizin katıldığı muharebelere katıldı
Eğitim, öğretim, ilmî, adlî, idari, siyâsî ve askerî sahalarda vazîfe aldı.
Hicretin ikinci senesinde Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) kumandasında İslâm ordusunda bulunarak Eshâb-ı Bedir’den oldu. Yine üçüncü senede Uhud gazvesine, Benî Kureyza’nın Medine’den kovulmasına sebep olan gazveye de katıldı. Beşinci yılda meydana gelen gazvelerden sonra Ubâde bin Sâmit ( radıyallahü anh ) Hudeybiye barışında da bulundu. Hazreti Ubâde İbni Sâmit, Huneyn Muharebesine de katılarak, büyük yararlıklar gösterdi. Ubâde bin Sâmit ( radıyallahü anh ) Tebük gazvesine de bedenen ve mâlen katıldı ve Resûl-i Ekrem’in Veda Haccı’nda bulunmak şerefine nail oldu. Hicrî ondördüncü yıldan itibâren Hazreti Ömer’in hilâfeti sırasında Suriye’deki seferlerde bulunduktan sonra, Mısır’a geçerek Mısır’ın fethine de katıldı.
Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında Filistin ve Humus eyâletlerinin vâliliklerinde bulundu.
Hazreti Osman’ın hilâfeti zamanında Şam taraflarına gidip, Kudüs, Remle ve Filistin’i ziyâret etti.
Ubâde bin Sâmit ( radıyallahü anh ), Eshâb-ı kiramın en faziletlilerinden biri idi. Peygamber efendimiz zamanında Kur’ân-ı kerîmi tamamen ezberlemiş, ayrıca bir de Kur’ân-ı kerîm yazmıştı. Asr-ı Se’âdette, Eshâb-ı Suffa’ya hocalık yaparak birçoklarına okuma-yazma, Kur’ân-ı kerîm ve dînî ilimler öğretmiştir. Bu hizmetlerinden dolayı, Eshâb-ı Suffa’dan bazıları hediyeler göndermişti. Resûl-i Ekrem bunu duyunca, Hazreti Ubâde’ye onu kabûl etmemesini buyurdu.
Ubâde ( radıyallahü anh ), hadîs ilminde de çok derin âlim idi.
Hadîs ilminin kurucularından sayılan Hazreti Ubâde, duyduğu hadîsleri son derece dikkat ve itinâ ile naklederdi. Hadîs nakletmelerine, “Bizzat Resûl-i ekremden dinledim”, “Resûl-i ekremden duyduğuma şehâdet ederim.” sözleriyle başlardı. Bulunduğu ilim meclislerinde hadîs-i şerîf nakl ederdi ve bu meclislerde Hıristiyanlar da bulunurdu. Yüzseksenbir hadîs-i şerîf rivâyet etti. Ubâde bin Sâmit ( radıyallahü anh ) aynı zamanda büyük bir fıkıh âlimi olup, Fukahâ-yı Sahâbe’dendir.
Fıkıhda herkes mercî olarak onu tanıyordu.
Hazreti Ubâde bin Sâmit, herkesin örnek aldığı, sağlam karakterli, doğru sözlü, ahlâken çok iyi niteliklere sahipti.
Doğruyu söylemek husûsunda hiç kimseden çekinmezdi.
Emîrlerin yüzüne karşı da doğru sözü söylerdi.
Ubâde bin Sâmit ( radıyallahü anh ) Peygamber efendimizden ( aleyhisselâm ) ilim ve irfan öğrenmiş, ondan çok istifâde eden Sahâbîlerdendir.
Her husûsta çok dirayetli birisiydi.
Hazreti Osman devrinde büyük fitne ve fesadın çıkmasına, İslâm târihi yönünden büyük olayların meydana gelmesine sebep olan Abdullah İbn-i Sebe yahûdisinin maksadını anlayan önemli bir zâtdır.
Ubâde’nin ( radıyallahü anh ), Resûl-i ekremden bizzat işittiği hadîs-i şerîflerden biri: Birgün bir zât Peygamber efendimize gelerek sordu: “Yâ Resûlallah, amellerin en iyisi nedir?”
Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) cevâbında: “Allah’a îmân ile O’nu tasdîk, O’nun yolunda cihaddır.” buyurdu.
Bunu dinleyen zât, Yâ Resûlallah, daha ehveni yok mu? dedi.
Resûlullah (aleyhisselâm) “O halde sabır ve iyilikseverlik.” buyurdu.
“Yâ Resûlallah! Daha da kolayını istiyorum” deyince; Resûlullah (aleyhisselâm) “O halde, Allahü teâlâ sana ne kısmet etmiş ise ona râzı ol.” buyurdu.