Sevbân (r.a.)
 

Peygamberimizin kölelikten efendiliğe yücelttiği, insanların en şereflileri ara­sına kattığı ve Ehl-i Beyt’inden saydığı bahtiyar zatlardan birisi de Hz. Sev­bân’dır (r.a.).
Hz. Sevbân aslen Yemenliydi.
Esir olarak satılıyordu.
Peygamberimiz esaret parasını vererek onu hürriyetine kavuşturdu, sonra da serbest bıraktı.
Peygamberimiz, kendisine şu teklifte bulundu: “İstersen ailenin yanına dön, onlarla yaşa; istersen bizimle, Ehl-i Beyt’imizin arasında bulun.”
Bu, Hz. Sevbân’ın dört gözle beklediği bir teklifti.
Hiç düşünmeden, Kâinatın Efendisi’yle beraber kalmayı kabul etti.
Hz. Sevbân böylece Peygamber ailesinin hizmetinde bulunma şerefine erdi.
Aynı zamanda Peygamberimizin hususi hizmetkârlık vazifesini de yürüttü.
Akıllı, dirayetli ve zeki bir insandı.
Peygamberimizin her emrine koşar, her işini görür ve en mükemmel şekilde isteklerini yerine getirirdi.
Bir defasında bir Yahudi gelerek Resûl-i Ekrem’le (a.s.m.) konuşmak istedi,“Esse­lâ­mü aleyke yâ Muhammed!” diye hitap etti.
Hz. Sevbân, Yahudi’nin Pey­gamberimize adıyla seslendiğini duyunca, bunu bir hürmetsizlik bilerek hemen müdahale etti.
“Neden ‘Yâ Re­sû­lal­lah’ demedin?!” diye çıkıştı.
Daha da ilerleterek Yahudi’yle kavgaya tutuştu.
Bir-iki yerinden de yaralandı.
“Re­sû­lul­lah’a sadece ismiyle hitap etmeyi bir hata telakki ederim.” dedi.

Sevbân’ı yatıştıran Peygam­berimiz, “Benim aile içindeki ismim Muhammed’dir.” buyurdu.
Hz. Sevbân, Re­sû­lul­lah’tan ayrı kalmaya hiçbir zaman dayanamayan bir Pey­gamber âşığıydı.
Bir gün perişan bir hâlde Resûl-i Ekrem’in huzuruna geldi.
Rengi uçmuş, vücudu zayıflamış, simasında hüzün ve keder belirtileri noktalanmıştı.
Onu bu vaziyette gören Peygamberimiz, hâlini sordu: “Neyin var, hasta mısın, ey Sevbân?”

Hz. Sevbân derdini şöyle anlattı:
“Ne hastalığım ne de ağrım var.
Hiçbir şe­yim yoktur, yâ Re­sû­lal­lah!
Biz huzuruna gelip gittikçe cemaline bakıyor, yanın­da oturuyor, sohbetinde bulunuyoruz.
Ancak sizi görmediğim zamanlar mu­habbetim artıyor, sana kavuşuncaya kadar kederden bunalıyorum!
Sonra ahireti hatırlıyorum ve orada sizi görememekten korkuyorum!
Çünkü siz cennette di­ğer peygamberlerle beraber yüksek makamlarda bulunacaksınız.
Ben ise cen­nete girsem bile senin derecenden aşağı makamlarda bulunacağımdan dolayı, sizi orada görememekten endişe ediyorum…”
Hz. Sevbân’ı dinleyen Peygamberimiz ona cevap vermeye hazırlanırken he­men Cebrâil (a.s.) geldi ve şu âyeti okudu:
“Kim Allah’a ve peygamberlere itaat ederse, işte onlar Allah’ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlarla, şehitler ve salih kimselerle beraberdir.
Onlar ne iyi arkadaştırlar!”

Hz. Sevbân’ın sevincine diyecek yoktu.
Aynı zamanda Ehl-i Beyt’ten de sayıldı.
Hz. Sevbân, Peygamber ailesinden sayıldığını duyunca dünyalar kendisinin oldu.
Aynı zamanda İslam hukukunda da derin bilgiye sahipti.
Peygamberimiz irtihâl edince Hz. Sevbân Medine’de ancak üç gün kalabildi.
O da Hz. Bilâl-i Habeşî gibi Medine’den ayrıldı.
Şam bölgesine gitti, Remle’ye yerleşti.

Daha sonra Mısır’ın fethine katıldı.
Son senelerini Humus’ta geçirdi.

Hicret’in 54. senesinde de vefat etti.

Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 116 ziyaretçi (124 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol