Hubeyb bin Adiyy (r.a.)

Babası : Adiyy b. Malik
Doğum / Vefat : 597 / 625 - H. 4

Hubeyb b. Adî b. Mâlik el-Ensârî

Medine’nin iki büyük kabilesinden biri olan Evs’e mensuptur.

Bedir ve Uhud gazvelerinde bulundu.

Reci vakasında ve sonrası ...

Lihyanoğullarıyla anlaşan Adal ve Kare kabilesinden bir grup, Müslüman olduklarını söyleyerek Peygamberimize müracaatta bulundular: “Yâ Resûlallah, İslamiyet kabilemiz arasında yayılmaya başladı.
Sahabilerinden birkaçını bizimle gönder de bize Kur’ân öğretsinler, İslamiyet’i anlatsınlar.”
Bu masum ve makul isteği cevapsız bırakmayan Peygamberimiz, Hz. Mersed bin Ebî Mersed (r.a.) başkanlığında, Suffe Ashâbı’ndan 10 zatı bu işle vazifelendirdi.

İrşat heyeti, Mekke’den gelenlerle yola çıktı.
Uhud Savaşı’ndan dört ay sonraydı.
Hicret’in 4. senesi Sefer ayı başlarıydı…
Kafile Recî Suyu’nun başına gelince, âdi bir hıyanetle yüz yüze geldiler.
Lihyanoğullarından 100 kadar gözü dönmüş nasipsiz, bu masum ve müdafaasız kimselere saldırmaya yöneldiler.
Durumun vahametini anlayan Hz. Mersed, arkadaşlarını yakınlarındaki dağa çekti.
Etraflarını saran düşman, onları sıkıştırmaya başladı.
Onlar da kılıçlarını çekip kendilerini savunmaya çalıştılar.
Fakat çok geçmeden yedi sahabi şehit düştü.

Geriye kalan Hubeyb bin Adiyy, Zeyd bin Desinne ve Abdullah bin Târık (r.a.), müşriklerin öldürmeyeceklerine dair söz vermeleri üzerine teslim oldular.
Çapulcular, bu üç sahabiyi sıkıca bağladılar.
Mekke’nin yolunu tuttular.
Esir olarak götürüp satacaklardı.

Direnip gitmek istemeyen Hz. Abdullah bin Târık karşı koydu.
Elini çözerek kılıcına sarıldı.
Fakat müşrikler fırsat vermediler, bu yüce insanı taşlayarak şehit ettiler.

Ellerinde kalan Hz. Hubeyb ile Hz. Zeyd’i Mekke’ye götürdüler.
Hz. Hubeyb, Hicret’ten önce Müslüman olmuştu, Ensar’ın ileri gelenlerindendi.
Bedir Savaşı’nda üstün kahramanlık göstermiş, müşriklerin büyüklerinden Hâris bin Âmir’i öldürmüştü.

Uhud’da da büyük fedakârlıklar sergilemişti.
Lihyanoğulları, Hz. Hubeyb’i Hâris bin Âmir’in çocuklarına 100 deve karşılığında sattılar.
Hâris’in üvey kardeşi Huceyr de, Hz. Hubeyb’i, cariyesi Mâviye’nin evine hapsetti.
Gayeleri, bir müddet işkence yapıp eziyet çektirdikten sonra öldürmekti.
Hz. Hubeyb’i aç susuz bir şekilde yalnızlığa terk etmişlerdi.
Kaçmaması için de zincire vurmuşlardı.
Fakat Hubeyb’i, Rahim olan Rabb’i aç bırakmadı.

Üzüm salkımı

kEv sahibi Mâviye bir gün Hz. Hubeyb’in yattığı hücrenin kapısını aralayınca şaşkına döndü.
Hubeyb’in elinde, dünyada benzeri görülmeyen koca bir üzüm salkımı vardı.
Daha sonra Müslüman olan Mâviye, bu durumu şöyle anlatıyordu: “Ben Hubeyb’den daha hayırlı bir esir görmedim...
O mevsimde değil Mekke’de, dünyada dahi bir üzüm tanesi bulunmazdı.
Kendisi zincire vurulmuş olduğu hâlde, elinde bir insan başı büyüklüğünde üzüm salkımı vardı.
Herhâlde bunu ona rızık olarak Allah veriyordu…”
Mâviye bir defasında gelerek, gizliden Hz. Hubeyb’e ihtiyacı olup olmadığını sordu.
Hubeyb asla nefsini düşünmüyordu.
İmanına bir zarar gelebileceği endişesini taşıyordu: “Bana tatlı su içirip, putlar adına kesilmeyen hayvanların etinden yedirmenden ve bir de, beni öldürecekleri günü önceden haber vermenden başka senden bir şey istemiyorum.”

Mâviye anlatıyor: “Hubeyb’in öldürüleceği gün kararlaştırılmıştı.
Vallahi ölüm haberini duyunca onun yüzünde zerre kadar bir üzüntü, durumunda en küçük bir endişe görmedim.
Sadece ölmeden önce vücut temizliğini yapmak üzere benden emanet olarak bir ustura istedi.

Menfur emellerine kavuşmak isteyen bir grup Kureyş putperesti, Hz. Hubeyb’in zincire vurulduğu eve geldiler.
Hz. Hubeyb’in üzerinde telaş eserini görmek mümkün değildi.
Müşrikler ,Ten’im mevkiine götürüp idam etmek üzere yola çıktılar.

Yolda Hz. Zeyd bin Desinne ile karşılaşmış, birbirlerini teselli etmişlerdi
Derince bir çukur kazdılar.
Kurumuş koca bir ağaç bedenini getirerek diktiler.
Bu bir idam sehpasıydı.

Sünnet olmasına vesile olduğu namaz

Hz. Hubeyb son olarak Rabb’inin huzuruna çıkmak istiyordu, “Müsaade ederseniz, bırakın da iki rekât namaz kılayım.” dedi.
Müsaade edildi.
Hz. Hubeyb, âdap ve erkânına dikkat ederek huşu içinde iki rekât namaz kıldı.
Selam verdikten sonra müşriklere dönerek, “Vallahi eğer ölümden korktu da namazı uzattı zannına kapılmayacak olsaydınız, namazı uzatır ve çoğaltırdım!” dedi.

Böylece, İslam tarihinde idamdan önce iki rekât namaz kılma âdetini Hz. Hubeyb başlatmış oldu…

İdam sehpasında can veren ilk şehittir.

Müşrikler, Hz. Hubeyb’i tutup darağacına bağladılar.
Yönünü ise Medine’ye çevirdiler.
Belki ölümden korkar da inancından vazgeçer düşüncesiyle son olarak şu teklifte bulundular: “Muhammed’in dinini terk et, sana eman verip serbest bırakalım.”
Vakur bir sesle gürledi: “Hayır, vallahi dinimden dönmem, hattâ bütün dünyayı da bana verseniz vazgeçmem!”
Alay dolu bir teklif daha yaptılar:
“Doğru söyle, şimdi senin yerine Muhammed’in öldürülmesini, senin de evinde çoluk çocuğunun arasında sağ salim yaşamanı isterdin, değil mi?” Kalbi Peygamber sevgisiyle dolup taşan Hz. Hubeyb’in verdiği cevap, canileri ürküttü: “Vallahi Peygamberimin ayağına bir diken batmaktansa, canımdan olmaya razıyım!”
Daha sonra şöyle devam etti: “Allah yolunda olunca, hayatımın hiçbir ehemmiyeti yoktur.

Haksız yere canına kıydıkları için Hz. Hubeyb, onlara içten gelen bir beddua etti: “Allah’ım, Kureyş müşriklerini mahvet!
Topluluklarını darmadağın et!
Birer birer canlarını al, hiçbirisini sağ bırakma!”
Bu beddua Ten’im mevkiinde yankılanınca müşriklerin kimisi kulağını tıkadı, kimisi yere kapaklandı.
Daha sonra günlerce müşrikler arasında bu beddua çalkalandı durdu.

Hz. Hubeyb’in imanındaki sebatını ve kararlılığını gören müşrikler, Uhud’da babaları öldürülen eli mızraklı 40 gence hücum emrini verdiler.
Dört bir yandan fırlatılan mızraklar Hz. Hubeyb’in vücuduna batıyordu.
Ruhunu teslim edeceğini anlayan Hz. Hubeyb, son olarak Resûlullah’a selam göndermek istedi.
Fakat orada selamını ulaştıracak kimsecikler yoktu.
“Allah’ım, Sen bize Resûlünün peygamberliğini tebliğ ettirdin
Bize reva görüleni de sabahleyin o Resûlüne eriştir.
Allah’ım, selamımı Resûlüne ulaştıracak kimseyi bulamadım.
N’olur, selamımı Sen ulaştır!” diye niyazda bulundu.

Peygamberimiz o sabah sahabileriyle sohbet ediyordu.
Birden üzerinde vahiy hâli belirdi, “Ve aleyhisselâm” dedi.
Sahabiler, “Kimin selamını aldın, yâ Resûlallah?” diye sorunca,
Peygamberimiz, “Kardeşiniz Hubeyb’in selamını… Müşrikler onu şehit etti!” buyurdu.

Selamı tebliğ eden, Cebrâil’di (a.s.). En sonunda Hâris bin Âmir’in oğlu Ukbe gidip mızrağını Hz. Hubeyd’in göğsüne sapladı, mızrağın ucu arkasından çıktı.
Hz. Hubeyb, Şehadet Kelimesi getirerek cennete uçtu.
Müşrikler, gelen geçen görsün, her tarafa yaysın diye, Hz. Hubeyb’in cesedini darağacından indirmediler.

Bu vaziyeti haber alan Peygamberimiz, Hubeyb’in cesedini indirmek için Hz. Amr bin Umeyye’yi (r.a.) vazifelendirdi ve kendisine cenneti müjdeledi.
Cesedin yanında bekçiler vardı.
Bir gece gizlice yaklaşan Hz. Amr, cesedi çözdü, indirdi, sırtına alarak uzaklaşmak istedi.
Durumu fark eden bekçiler, Hz. Amr’ın peşine düştüler.

Hz. Amr, Hz. Hubeyb’in cesedini yere bıraktı.
Ceset yere düşünce, ne bekçiler gördü, ne Hz. Amr… Cenâb-ı Hak, tekrar müşriklerin eline geçmemesi için, büyük şehidin cesedini gizlemişti!
Hz. Hubeyb’i “şehitlerin ulusu” olarak vasıflandıran Peygamberimiz, “O benim cennette komşumdur.” buyurmuştu.
Allah ondan razı olsun!



Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 184 ziyaretçi (204 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol