Abdullah bin Üneys (r.a.)

Abdullah bin Üneys (r.a.)

Ebû Yahyâ Abdullāh b. Üneys el-Cühenî
(ö. 54/674)
Hz. Peygamber’in tek başına seriyye olarak görevlendirdiği ve cennetle müjdelediği sahâbî.
Kabilesi : Cüheyne


Cennet Müdesi

Beklenen son din İslâm, Medine’de yayılmaya başlayınca Abdullah ibni Üneys de anlatılanlardan etkilenerek Müslüman oldu.
Medine’de Müslümanlar çoğalmaya başlayınca sık sık bir araya gelip toplanırlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Mekke’de çektiği sıkıntıları dile getirerek, müşriklerin zâlimâne tavrı, ezâ ve cefâsı ne zamana kadar devam edecek? diye sorarlardı.
Kendi aralarında fikir üretir ve çözüm yolları aramaya çalışırlardı.
Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi ve ashâbını memleketimize dâvet etsek, onları gözümüz gibi korusak diye düşünceler ortaya koyarlardı.
Bir Hac mevsiminde bu düşüncelerini gerçekleştirmek ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize kararlılıklarını arzetmek, biat etmek üzere Abdullah ibni Üneys radıyallahu anh’ın da içinde bulunduğu 75 kişilik bir gurup Mekke’ye geldi.
Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle Akabe’de buluştu.
“-Yâ Rasûlallah!
Sana ne üzerine biat edelim?” diye sordular.
Efendimiz de: “-Zorlukta ve kolaylıkta, darlıkta ve genişlikte dinlemek ve itaat etmek, İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek, Allah için konuşmak ve Allah için kınayanın kınamasından korkmamak, Sizin yanınıza geldiğimde bana yardımcı olmak ve beni, canınızı, malınızı, eşlerinizi, çocuklarınızı koruduğunuz gibi korumak üzere biat edin” buyurdu.
Yesrib’li Müslümanlar gayet saf ve samimi bir duygu ile: “- Yâ Rasûlallah!
Bunları yaparsak bize ne var?” dediler.
Rasûl-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de: “- Cennet var!” buyurdu.
Gurubun hepsi bu şartları kabul ederek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize biat ettiler.
(Üsdü’l-Gâbe, I, 84)
Abdullah ibni Üneys radıyallahu anh Medine’ye dönünce diğer sahâbîler gibi İslâm’ı tebliğe çalıştı.
Çok gayret göstermesine rağmen insanların putlardan vaz geçmediğini, körü körüne onlara taptıklarını görünce tahammül edemedi ve putlara karşı mücâdeleye başladı.

Putları Kırıyor

Putların âcizliğini, kendilerine bile bir faydası olmadığını, bir zararı önleyemediklerini insanlara göstermek gerektiğine inandı.
Bunun için o, her konuda iyi anlaştığı, samimi arkadaşı olan Muaz bin Cebel ve Sa’lebe ile şu kararı aldı: Gece yarısı Seleme oğullarının putlarını kırıp çöplüğe attılar.
Bu hareketi birkaç kez tekrarladılar.
Putlarına yapılan bu davranışa çok kızan ve yapanları yakalamak için uğraşan Seleme oğulları bu işin bir kaç kez tekrar ettiğini görünce, kendi kendilerine düşünmeye başladı.
İnandıkları ve medet bekledikleri putların âcizliğini, hatta sıradan bir tahta ve taşdan başka bir şey olmadıklarını anladılar.
Onlardan yardım beklemenin yanlış olduğuna inandılar ve İslâm’a girmeye karar verdiler.

İslam tebliğcisi

Suffe Medresesi’nin talebelerinden bir kısmı evlendikten sonra da bu nur mekte­bine devam ediyordu.
Bunlardan biri de Abdullah bin Üneys el-Cühenî’ydi.
Re­sû­lul­lah’a canını feda edercesine bağlıydı.
Re­sû­lul­lah’tan aldığı hakikat dersi sayesinde in­sanlara doğruyu, güzeli gösteren bir üstad derecesine yükseldi.
Yolun uzaklığı onu korkutmuyordu.
Sıkıntılara aldırmadan Suffe Medresesi’ne gelir ilim tahsil eder, ibadet ve taatle meşgul olurdu.
Çoluk çocuk sahibi olmasına rağmen, bun­lar Re­sû­lul­lah’ı görmesine ve İslamiyet’i öğrenip yaymasına engel olamıyor­du.
O, Benî Seleme kabilesi arasında İslamiyet’i yayıyordu.
Tevhid inancını bütün kalplere hâkim kılmak için canla başla çalışıyordu.
Benî Seleme putlarını kıranlar arasında o da vardı.
Her Sahabe gibi o da putçuluğa şiddetle düşmandı, nefret ediyordu.
Bedir'e hastalığından katılamadı.
Uhud Muharebesi’nde İslam düşmanlarına göz açtırmayan Abdullah bin Üneys, Medine’ye biraz uzakta, çölde yaşayan bir bedeviydi.
Onun İslam düşmanlarına karşı bir de seriyyesi vardı.

Abdullah b. Üneys seriyyesi (H.4 Muharrem)

“Süfyân bin Hâlid’in Re­sû­lul­lah’a karşı halkı kışkırttığı” haberi ulaşınca, Efendimiz, Abdullah bin Üneys’i gereken cevabı vermekle vazifelendirdi.
Fakat Abdullah onu tanımı­yordu.
Re­sû­lul­lah’tan, hususiyetlerini tarif etmesini istedi.
Re­sû­lul­lah şöyle bu­yurdu: “Onu gördüğün zaman korkacaksın, biraz çekineceksin, şeytanı hatırlaya­caksın...”
Abdullah, Resûl-i Ekrem’e, “Ben insanlardan korkmam, yâ Re­sû­lal­lah!” dedi.
Daha sonra Re­sû­lul­lah’tan izin aldı ve kılıcını kuşanarak yola çıktı.
Urne Vadisi’ne vardığında, aradığı adamı, peşinde kalabalık bir toplulukla yürürken gördü.
Dikkat etti.
Re­sû­lul­lah’ın tarif ettiği adamdı.
Hadisenin devamını kendisi şöyle anlatır: Onunla karşılaşınca biraz korktum!
Harbe hazırlanır gibi oldum.
“Re­sû­lul­lah gerçekten doğru söyledi!” dedim.
Beni görünce “Kimsiniz?” dedi.
Ben de “Huzaa’dan biri.” dedim.
“Senin Muhammed’e karşı adam topladığını duydum.
Se­ninle birlikte hareket etmek için geldim.” deyince bu sözlerimden çok memnun oldu.
“Evet, ben Muhammed’e karşı kuvvet hazırlıyorum.” dedi.
Onunla yola devam ettik.
Konuşmaya başladık.
Sohbeti iyice koyulaştırdık.
Konuşmalarım­dan çok hoşlanıyordu.
Benden artık hiç şüphe etmez olmuştu.
Evinin yanına ka­dar vardık.
Arkadaşları teker teker ayrıldılar.
Çevre oldukça sakinleşti.
Herkes uykuya dalmıştı.
Bir fırsatı yakalayarak kılıcı çektim, onu öldürdüm!
Başını ya­nıma alarak dağdaki bir mağaraya girdim.
Örümcekler bana yardım edercesine mağaranın kapısını sardılar.
Sonradan hadise duyuldu.
Benim yaptığımı anladı­lar, peşime düştüler.
Defalarca mağara kapısına geldikleri hâlde beni bulamadı­lar.
Sonra geri döndüler.
Ümitlerini kesmişlerdi.
Bir gece çıktım.
Yola devam ettim.
Gündüzleri saklanarak dinleniyor, geceleri yürüyordum.
Nihayet Medi­ne’ye vardım.
Re­sû­lul­lah’a gittim.
Beni görünce, “Gözün aydın!” dedi.
Ben, “Asıl sizin gözünüz ay­dın,
yâ Re­sû­lal­lah!” dedim.
Adamın kellesini Re­sû­lul­lah’ın önüne koydum.
Hadiseyi ol­duğu gibi anlattım.
Re­sû­lul­lah bana, âsasını verdi.
“Bunu cennette eline alıp gezeceksin.” buyurdu.
Bu sözler Abdullah için bir cennet müjdesiydi.
Hz. Abdullah bu âsanın, kefeninin içine konulmasını vasiyet etti.
Ölünce de vasiyetini yerine getirdiler.
Abdullah bin Üneys böylece, Kâinatın Efendisi’ni öldürmek isteyen bir din düşmanını öldürdü.
Onun Re­sû­lul­lah’ın aleyhinde çevirdiği hile ve desiselerini aleyhine döndürdü.
Abdullah bu hadisede 18 gün evinden uzak kalmıştı.

Bu olay, Abdullah b. Üneys seriyyesi diye anıldı.

Gizlice düşman içine giren müslümanların diğer müslümanlar aleyhinde konuşabileceklerine ve ima ile namazlarını kılabileceklerine delil olarak gösterilen (bk. Ebû Dâvûd, “Sefer”, 20; Serahsî, I, 266-270) bu hadisenin kahramanı Abdullah, yakalandığı humma yüzünden (bk. Vâkıdî, I, 117), Bedir Savaşı’na katılamamış, ancak Uhud başta olmak üzere sonraki bütün savaşlara iştirak etmiştir.

Kadir gecesi

Abdullah bin Üneys, ömrünün sonlarına doğru zayıf düşmüştü.
Medine’den biraz uzakta yaşıyordu.
Her zaman camiye gelemiyordu.
Re­sû­lul­lah’tan Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın hangi gecesine rastladığını öğrenmek istiyordu.
O gün ne olursa olsun mutlaka camiye gelmeyi arzu ediyordu.
Re­sû­lul­lah ona, Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın 23. gecesinde aramasını söyledi.
Ravi, Abdul­lah bin Üneys’in oğluna, babasının o gün camiye geldiğinde neler yaptığını sorduğunda, oğlu şöyle cevap veriyordu: “Babam ikindiyi kılmak üzere mescide gelir, sabah namazını kılıncaya kadar da hiçbir ihtiyaç için dışarı çıkmazdı.
Sabah namazını kılınca bineğini caminin kapısında hazır bulur, biner ve çöldeki evine giderdi.

”Mısır’ın fethinde, Afrika savaşlarında da bulunmuştur.
Uzun ve bereketli ömrünü böylece sonuna kadar İslam’ın ya­yılması ve gelişmesi için harcayan Hz. Abdullah bin Üneys’ten
Allah razı olsun!


Abdullah b. Üneys’ H. 54’te (674) Muâviye’nin hilâfet yıllarında vefat etti




Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol