Osman bin Maz’un (r.a.)

D. 585 Mekke
V. 624 / 2  Medine / Baki kabr. (ilk muhacir)
Baba : Maz'un b Habib
Kardeşler : Kudame,Abdullah,Saib
Zeyneb 

Evi­nin önünde oturan Resûl-i Ekrem Efendimize baktı ve gülümsedi.
Efendimizin (a.s.m.) dikkatini çekti ve onunla sohbet etmeyi arzu etti.
Aralarında şöyle bir konuşma geçti: “Biraz oturmaz mısınız?”
“Peki oturayım.” diyerek Re­sû­lul­lah Efendimizin karşısına oturdu.
Re­sû­lul­lah (a.s.m.) anlattı.
Anlatırken gözünü göğe dikiyordu.
Bir müddet baktıktan sonra gözünü sağ taraftan aşağı doğru yavaş yavaş indirdi.
Yanındaki zat bakakalmıştı.
“Ya Muhammed, daha önce senin böyle bir şey yaptığını görmedim!”
“Ne yaptığımı gördünüz?”
“Beni bırakıp gözünüzü göğe diktiğinizi, sonra yavaş yavaş sağ taraftan aşa­ğıya doğru süzerek indirdiğinizi, sonra söylenilen
bir şeyi kavramak ister gibi bir durum gösterdiğinizi gördüm.”
“Seninle otururken bana Allah’ın elçisi Cebrâil (a.s.) geliverdi.”
“Allah’ın elçisi mi?”
“Evet, Allah’ın elçisi.”
“Peki Allah’ın elçisi gelip de sana ne söyledi?”
“Bana Allah’tan bir emir getirdi.
Emir şöyle: Haberiniz olsun ki, Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya
yardım etmeyi emreder; çirkin işler, fenalık ve azgınlıkları da yasaklar.
O, düşünüp emirleri yerine getiresiniz diye size nasihat edi­y
or.”
NAHL : 90 
Dünya nizamının üç temel esasını koyan bu âyetin inmesine şahit olan zat, Osman bin Maz’un’dan başkası değildi.
Resûl-i Ekrem (a.s.m.) ile bu kısacık sohbet, huzurunda büyük bir değişmenin başlangıcını teşkil etti.
Az önce Re­sû­lul­lah’ın anlattıklarını merakla dinleyen
Osman bin Maz’un, peygamberliğine
şahitlik ederek hemen ona biat etti,
Müslüman olduğunu ilan etti.
Onun Müslü­man olmasıyla,
yeryüzündeki ehl-i imanın sayısı 13’e çıkmış oldu.
Hz. Osman bin Maz’un, Müslüman olmakla,
aynı zamanda müşriklerin tepki­lerini,
kendilerine karşı takınacakları tavrı da hesaba katmıştı.
Onlar boş dur­mayacak, “vazife”lerini yapacaklardı.
Gerçekten de müşrikler, Müslümanların
az olmalarını fırsat bilerek
her türlü işkenceye başvurdular.
Onları İslamiyet’ten uzaklaştırmak,
imanlarından vazgeçirmek için çalıştılar.
Fakat İslam aşkı ve Peygamber sevgisi bütün
müşrik zulmünü hiçe indiriyordu.
Ancak sonunda Müslümanların
inançlarını biraz olsun rahat yaşayabilmeleri için
Peygamberi­miz, bazı sahabilerin Habeşistan’a
hicret etmesini tavsiye etti.
Bu muhacirler arasında
Hz. Osman bin Maz’un da vardı.
Aradan birkaç sene geçtikten sonra
“Kureyşlilerin İslam’a girdikleri” haberi ya­yıldı.
Bunun üzerine bir grup Müslüman’la birlikte
Hz. Osman bin Maz’un,
Mek­ke’ye dönmek üzere, gurbet diyarı olan
Habeşistan’dan yola çıktı.
Sevinçliydi; çünkü uzun süre vatanından,
canından üstün tuttuğu Peygamber’den ayrı kal­mıştı.
Mekke’nin yakınına geldikleri zaman durumlarda
pek bir değişiklik ol­madığını öğrendiler.
Müşrikler baskı ve işkencelerine
ara vermedikleri gibi, da­ha da artırmışlardı.
Artık tekrar Habeşistan’a gidilemezdi,
bir defa dönüş yapıl­mıştı.
Bir tek yol vardı: Mekke müşriklerinden
birinin himayesine sığınmak…
O zamanın âdetlerine göre, sözü dinlenir,
şöhretli bir kabile reisinin himayesine giren
kimseye dokunulmaz ve ilişilmezdi.
Hz. Osman bin Maz’un nihayet
Velid bin Mugîre’nin himayesine girdi.
Bir müşrikin himayesine
girmek ruhuna çok ağır geliyordu.
Başka bir çare de gö­rülmüyordu.
Bunu yapmazsa ölümü kabul edecek,
böylece ileride İslam’a yapa­cağı hizmetler
gerçekleşmemiş olacaktı.
Hâlbuki Re­sû­lul­lah’ı yalnız bırakıp ahiret âlemine
gitmek istemiyordu.
Onun için dayanabildiği kadar dayanıyor­du.
Velid de onu rahat bırakmıyordu.
İslami yaşayışına karışıyordu.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.
Bir gün kendi kendine şu kararı verdi:
“Dava arkadaşlarım, dindaşlarım her gün
Allah yolunda işkence ve baskılara maruz
bırakılırken benim böyle bir müşrikin
himayesinde emniyet içinde yaşa­mam bir eksikliktir!”
Bu kararından sonra doğruca
Velid bin Mugîre’nin yanına vardı.
“Ey Velid, hakkımdaki himaye
taahhüdünü sana iade ediyorum!” diyerek
Velid’in himaye­sini reddetti.
Velid, “Öyle ise Kâbe’ye git, üzerindeki
himayemi bana orada açıktan iade et!” dedi.
Birlikte Kâbe’ye gittiler.
Müşrikler orada toplanmış, konu­şuyorlardı.
Velid, “Bu Osman yanıma geldi.
Kendisi üzerindeki himayemi red­dediyor.” dedi.
Osman (r.a.), “Evet, doğru söylüyor.
Ben artık Allah’tan başkası­nın himayesinde
bulunmaktan hoşlanmıyorum!
Himayesini bunun için reddediyorum” dedi.
Sonra da oradan ayrıldı.
Bu hadiseden biraz sonraydı…
Osman bin Maz’un, müşriklerin
bir toplantısın­da bu­lu­nuyordu.
Meşhur Şair Lebid şiir okuyordu.
Lebid, “Allah’tan başka her şey boştur.” dedi.
Osman (r.a.), “Doğru söyledin!”
mukabelesinde bulundu.
Le­bid devamla, “Her nimet elbet zeval bulur.”
deyince, “Yalan söyledin!
Cennet nimeti zeval bulmaya­caktır.” dedi.
Lebid kızdı, “Vallahi Kureyş topluluğu,
siz beni üzmüş, bana sövmüş ol­du­­nuz!
Sizde böyle akılsızlık yoktu.
Bu adam ne za­man türedi?!” diye sitem etti.
Müşrik­ler, “O, Kureyş halkından akılsız bir gençtir.
Kavminin dinine muhaliftir.
Akılsızlığı yüzünden dinimizden ayrılmıştır.
Sen ona bakma.” diyerek Lebid’in gönlünü almaya çalıştılar.
Bu arada müşrik Ab­dullah bin Ebû Ümeyye,
Hz. Osman’ın yüzüne şiddetli bir yumruk attı.
Gözünü morarttı. Velid bin Mugîre de oradaydı.
Yeğeninin gözünün morardığını görün­ce,
“Ey kardeşimin oğlu! Sen benim himayemden
çıkmasaydın gözün böyle ol­mazdı.” dedi.
Bunun üzerine Hz. Osman, bir Müslüman’ın
vermesi gereken en güzel cevabı verdi:
“Allah’a yemin ederim ki,
Allah yolunda bu sağlam gözüm de aynı akıbete
uğrasa gam yemem.
Ben Cenâb-ı Hakk’ın himayesi altındayım.
Allah rızası uğ­runda gözüme vurulan
tokadın sevabını da Allah verecektir.
Allah kimden razı olursa o bahtiyardır.
Bana sefih, yolunu şaşırmış da deseler,
ben Muhammed’in dinindeyim.
Bana ne kadar zulmetseler, işkence yapsalar
da ben bu yolda yürü­yeceğim.
” Yeğeninin bu sözleri Velid’e dokundu.
“Gel, tekrar himayeme gir.” dedi.
Fakat Hz. Osman, “Ben Allah’tan başkasının
himayesini kabul edemem.” diyerek onu reddetti.
Hz, Osman (r.a.) artık İslam’ın kahraman bir eri olmuştu.
Bütün hayatını müşriklerle mücadeleyle geçirdi.
Malını mülkünü, her şeyini Re­sû­lul­lah’a fe­da etti.
İslam’ın yayılması için canla başla çalıştı.
Ne lazımsa yaptı.
Hicret et­mek gerektiğinde
Mekke’den Medine’ye hicret etti.
Böylece Allah yolunda ikinci defa muhacir oldu.
Hz. Osman son derece hayâlı biriydi.
Zahidane bir hayat yaşıyordu.
Evlen­memek için izin istediyse de
Peygamberimiz müsaade etmedi.
O, ibadete çok düşkündü.
Gecelerini namaz kılmakla, gündüzlerini de
oruç tutmakla geçiri­yordu.
Peygamberimiz bunu haber aldı.
Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
“Ey Osman, ben sana güzel bir örnek değil miyim?”
“Anam babam size feda olsun!
Bu soruya sebep ne, yâ Re­sû­lal­lah?”
“Sen gündüzlerini oruçla, gecelerini de
namazla geçiriyormuşsun…”
“Evet, böyle yapıyorum.”
“Böyle yapma!
Senin üzerinde gözlerinin hakkı var.
Bedeninin hakkı var.
Ailenin hakkı var…
Hem namaz kıl, hem yat uyu.
Bazen oruç tut, bazen tutma.
Ey Osman, Allah beni ruhbanlıkla değil,
Allah yanında en hayırlı, gerçeğe en uygun,
tatbiki en kolay olan bir dinle gönderdi.”
Osman (r.a.), Hicret’in 2. senesinde
Allah’ın rahmetine kavuştu.
Cenaze­siyle bizzat Peygamberimiz (a.s.m.) meşgul oldu.
Bâki mezarlığına defnedilen ilk sahabi olan
Osman bin Maz’un’u defne­derken
Peygamber Efendimiz şunu söylemişti:
“Ne mutlu sana, dünyalık olarak
hiçbir şey bırakmadan gittin!
Osman bin Maz’un bizim en güzel, en iyi selefimizdir.” 

Ebü’s-Sâib Osmân b. Maz‘ûn b. Habîb el-Cumahî
(ö. 2/623-24)
Kureyş kabilesinin Benî Cumah koluna mensuptur.
Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla on üçüncü kişi olarak İslâmiyet’i kabul etti.
Yine ilk müslümanlardan olan oğlu Sâib ve kardeşleri Kudâme,
Abdullah ve Sâib ile beraber Birinci Habeşistan Hicreti’ne katıldı.
Mekkeliler’in İslâm’ı kabul ettiğini duyunca yakınlarıyla birlikte Mekke’ye döndü.
Haberin asılsız olduğunun anlaşılması üzerine Velîd b. Mugīre’nin himayesine girmek zorunda kaldı.
Müşriklerin Hz. Peygamber ile ashabına işkence yaptığını gören Osman, Velîd b. Mugīre’nin himayesini terkedip Allah’ın himayesine girdiğini açıkladı.
Daha sonra da kardeşleriyle birlikte Medine’ye hicret etti.
Resûl-i Ekrem onu Hazrec kabilesinden Abbas b. Ubâde (veya Mâlik b. Teyyihân) ile kardeş ilân etti ve ailesine Medine’de ev yapıp yerleşmeleri için bir arsa tahsis etti.
Bedir Gazvesi’ne de oğlu ve iki kardeşiyle beraber katıldı.
Osman b. Maz‘ûn bu savaşın ardından vefat etti ve Medine’de ilk vefat eden muhacir oldu.
Hz. Peygamber onun ölümüne üzülüp ağladı ve naaşını öptü “Bu bizim âhirete ilk gidenimizdir” diyerek onu Bakī‘ mevkiine defnetti,
daha sonra burası kabristan haline getirildi.
Osman’ın defninden sonra Resûl-i Ekrem’in bir sahâbîden büyükçe bir taş getirmesini istediği, sahâbî taşı kaldıramayınca Resûlullah’ın onu alıp kabrin başucuna koyduğu ve, “Böylece kardeşimin kabrini bulur, tanır ve ailemden ölenleri de artık buraya gömerim” dediği belirtilmektedir  Nitekim Osman’ın ardından Resûl-i Ekrem’in
oğlu İbrâhim de aynı yere defnedildi.
Kızkardeşi Zeyneb, Hz. Ömer ile evli olduğundan Abdullah b. Ömer ile Hz. Hafsa’nın dayısı olan Osman b. Maz‘ûn’un vefatından sonra geride bir kızı ile oğulları Abdurrahman ve Sâib kalmıştır.
Hz. Peygamber’in, Buvât Gazvesi’ne giderken Medine’de yerine vekil bıraktığı Sâib Yemâme’de şehid düştü.
İbadete düşkün olan Osman b. Maz‘ûn günah işlemekten son derece sakınırdı.
Câhiliye döneminde de içki içilmesine karşı çıktığı,“Aklımı başımdan alan, benim seviyemde olmayanları halime güldüren ve kızımı istemediğim kimseyle evlendirmeme sebep olan bir şeyi kesinlikle içmem“ dediği belirtilmiştir.
Savaşlarda bekârlığın sıkıntı verdiği, bu yüzden günaha girmekten korktuğu gerekçesiyle kendisini hadım ettirmeyi düşünmüş,fakat Resûl-i Ekrem ona izin vermemiş ve oruç tutmasını tavsiye etmiştir





Sahabe Efendilerimiz Radıyallâhü Anh
 

 A  B
 C  D
 E  F
 H  İ
 K  M
 N  O
 R  S
 T  U
 V  Z


 
 
visitor counter
 
Bugün 134 ziyaretçi (148 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol